12 Şubat 2013 Salı

Çocuk var mıydı? Bölüm 2

Dikkat! Hassas ya da rahatsız edici konu olabilir. 

Bu girişi erteledim, erteledim, erteledim. Hep aklımdaydı ama, çok fazla melodrama kaçmadan nasıl yazabilirdim çocuk konusu hakkında? Yoksa yazmasa mıydım? Kafamda evirdim çevirdim durdum. Ama yazmam da gerekiyor bir yandan, çünkü dayanılmaz, en zor konulardan biri benim için. Eh, elimden geleni yapayım, artık melodram olursa da...

Sanırım Ekim sonu-Kasım başı (2012) gibi bir zamanda Deniz'in bilgisayarında çalışırken Deniz'in internetten indirdiği bir klasör buldum. Hamileler için rahatlatıcı, sakinleştirici bir doğum öncesi müzik albümüydü bu. 23 tane şarkıdan oluşan elektronik bir albüm - müzik zevkinize uyar mı bilmem ama... İsmini de vereyim isterseniz: "VA-Prenatal Preparation (Creative Progressive House Music)" diye bir şey. Mayıs'ın 31'inde indirmiş sanırım (kazadan 1.5 ay önce). Bu klasörü bulunca içimde bir şeyler koptu. Uzun süre ekrana öylece bakakaldım. Deniz ölümünden aylar sonra bile hala bana hediyeler vermeye devam ediyordu. Hamileliğim kolay geçsin diye benim için müzik indirmişti. Çünkü o işte böyle bir adamdı.

Çocuk konusunu Deniz'le önceden baya konuşmuştuk. Bizim için inanılmaz derecede özel bir konuydu - adeta diğer insanlarla tartışma götürmeyecek yasak bölgeydi. Gelen soruları ustalıkla geçiştirip 'Düşünmüyoruz' diyip kestirip atıyorduk. Neyse ki kimseden öyle garip baskılar felan gelmiyordu, o konuda şanslıydık - çok soran da olmuyordu. Gerçekten de çok uzunca bir süre çocuk sahibi olmayacağımızı öngörüyorduk. Bizim yaşamımızda hedeflediğimiz şeyler farklıydı, birbirimizin sevgilisi olmaktan memnunduk ve de hedeflerimiz arasında çocuk yoktu. Bu konuda kararlı ve rahattık.

Fakat daha sonra ben Finlandiya'da bir üniversiteye gidip geldim birkaç aylığına. Çok güzel, aynı zamanda zorlu bir maceraydı. Her konuda çok farklı bir anlayış görmek hoşuma gitmişti, bir sürü yeni arkadaş edindim, bir yandan da ev özlemi içinde yanıp tutuşuyordum. Teknoloji sağolsun, Deniz'le her gün görüntülü konuşuyorduk; o da beni ziyarete geldi, ben de Türkiye'ye gelip gittim. 'Bir daha böyle uzun ayrı kalmayalım' dedik.

Ama oradayken bayağı düşünme fırsatım oldu: Çocuk yapmayarak yaşamın döngüsüne direniyor muydum, direniyor muyduk? Değişmemeye mi çalışıyordum? Sonsuza kadar çocuk mu kalmak istiyorduk? Belki de bu büyük sorumluluk, bize çok daha farklı - daha önce hiç tatmadığımız - duygular yaşatacak ve bizi bambaşka insanlar haline getirecekti. Bunun o kadar da kötü bir şey olmayacağını düşündüm. Korkmadığıma karar verdim. Hala yaşamdaki hedeflerimizi ve değerlerimizi koruyarak (iş, seyahat, eğitim, sosyal hedefler; sonra yapmaktan hoşlandığımız tonla şey...) bir çocukla birlikte mutlu mutlu yaşayabilirdik. O da bizim gibi gezen, denize giren, hoplayıp zıplayan bir küçük insan olurdu.

Bu arada şunu da belirtmek isterim ki çocuk sahibi olmak dünyadaki en kişisel kararlardan biri. İnsanlar çocuk sahibi olmak isteyebilir, istemeyebilir, bu konuda en ufak bir şey düşünmüyor olabilir. Bu tamamen kişinin kendi seçimi, her ne kadar bizde başkalarının çocuk hedefleri konusunda konuşmak çok normal sayılsa da.

Finlandiya'dan dönünce Deniz'e bu konudan bahsettim. Önce şaşırdı, çocuk yapmama konusunda gayet nettik; nasıl olmuştu da fikrimi değiştirmiştim? Artık her şey değişmek zorunda kalacaktı. Sevgili olamayacak mıydık? Yaşamımızdan bu şekliyle çok memnundu, ikimizin mutluluğu yeterdi. Sadece konuyu düşünmesini istedim. Birkaç ay süren görüşmelerimiz oldu, farklı zamanlarda. O da bu fikre zamanla alıştı, ve sonra en az benim kadar çocuk sahibi olmak istedi. Çok sevinçliydik, heyecan içindeydik!

Bu arada hala soran herkese 'Yok, düşünmüyoruz' diyorduk. Ben galiba sadece anneme ve birkaç çok yakın arkadaşıma söyledim. Tabii deli gibi planlama yapmaya başladık. İnternetten araştırıyor, çaktırmadan çocuk sahibi olan yakınlarımıza sorular soruyorduk. Deniz de ben de hamileliğin ve doğumun o gizemli, fazla konuşulmayan yönlerini keşfetmeye çalışıyorduk. Hatta 'Aramızda Bebek Var' diye çok güzel ve sözünü sakınmayan bir film izlemiştik geçen ilkbahar (Deniz bulmuştu sanırım).

Bir tane kız çocuğu istiyorduk ikimiz de. Kıvırcık saçlı, Deniz gibi. Bir de Deniz'in gözlerine sahip olmasını istiyordum ben. Deniz'in güzel çillerine de. Hatta kızıl saçlı teyzelerim ve kuzenlerim olduğu için acaba kızıl saçlı olur mu ki diye bile tartışıyorduk, ne önemi varsa. Siparişle olmuyor tabii böyle şeyler ama hayal etmesi bedava. Onu tam böyle haşarı, sevimli, meraklı, iyi yürekli bir şey olarak düşünüyorduk. Deniz'in de çocuğuna çok düşkün bir baba olacağına emindim; şimdiden onunla nasıl oynayacağını, neler yapacağını felan planlıyordu. Ben de gülüyordum baya, içim ısınıyordu böyle düşündükçe, çok seviniyordum.

Artık ondan gerçek bir insan gibi bahsetmeye başlamıştık, ismi yoktu ama. 'Çocuğu şöyle okula göndeririz' 'Tamam da o zaman çocuk olacak, şöyle yaparız' 'O yaz hamile olacağım için şöyle bir tatile gideriz' 'O projeyi denk getiririz, çocuğun ilk aylarıyla çakışmaz' diyorduk. Hatta dalga geçiyorduk Deniz'le,'Ya boşver ilkokuldan sonra yurtdışına göndeririz, yatılı okusun, hayatı öğrensin' felan diye. 'Çalıştırırız, ekmeğini kendi kazansın' derdik bazen de. Baya arkasından konuştuk yani. Bizim için çok gerçekti, çünkü planladıktan sonra adım adım her şeyi gerçekleştirmeye ikimiz de çok alışkındık.

Bu dediğim konuşmalar Ekim 2011 civarında başladı. Şubat 2012'de ayağımı kırdığım için ufak bir gecikme yaşadık. Bir de o arada bir iş krizi atlattık, ama bu tür krizlere artık kolay uyum sağlıyorduk. İşte, kış çocuğu olsun felan derken ben iyileştikten sonra birkaç ay daha bekleyelim dedik. Bu arada iş-güç hedeflerimizi de hep ona göre ayarlıyorduk artık. Yaşayacağımız yer, evdeki değişiklikler, çocuğu nasıl bir ortamda büyütmek istediğimiz, kimlerden yardım alabileceğimiz... Hepsi belirliydi. Hatta 13 Temmuz 2012'deki tanışma yıldönümümüzde (kazadan bir gün bir gece önce) çocuk yapma hedefimizi öne çekmek felan istedik birden gaza gelip. Sonrasını biliyorsunuz zaten.

Çocuk konusunu açtığımda birçok insan 'Ya ona çok takılma' felan diyor. Anlıyorum tabii ki, çok zor bir konu, gerçekten dayanamadıklarını hissediyorum. Tabii 'Takılma' diyince ben düşünmemiş, konuda üzülmemiş olmuyorum. Benim aklımda sürekli - zaten elimde değil düşünmemek. Yakınlarımın çocuklarını çok seviyorum, yeğenlerimi, arkadaşlarımın, kuzenlerimin çocuklarını... Yeni doğum yapan arkadaşlarım için çok mutlu oluyorum, seviniyorum, hamile arkadaşlarımla konuşuyorum güzel güzel. Ama bir yandan da kalbimde bir bıçak var. O bıçağı naapıcaz bilmiyorum. Nasıl dayanacağım, kafamda nasıl bir yere oturtacağım bu konuyu? Varolmayan birinin yasını tutabilir miyim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder