17 Şubat 2013 Pazar

Unutup hatırlamak

Valla artık ne yapacağımı şaşırdım. O kadar yorgunum ki... Tam 'artık duygularımdan bahsetmeyeyim' diyorum, duygularım her taraftan katmer katmer fışkırıyor. 'Artık kendime acımıyorum' diye birkaç saat evvel telefonda söyledim, kendime acıma denizi içinde yuvarlandım az önce. Fazla büyük konuşmayayım ya da yazmayayım en iyisi.

Amaa en zoru da şu: Sanki Deniz'in trafik kazası geçirip öldüğü haberini ilk defa almışım gibi, sanki bütüün o aşamalardan hiç geçmemişim gibi tekrar tekrar döngü başlıyor. 'Hayır, olamaz' diyorum, 'Deniz'in başına bu kadar kötü bir şey gelmiş olamaz, benim başıma bu kadar kötü bir şey gelmiş olamaz'. Sonra tekrar tekrar öfkeleniyorum, nasıl anlatamam, kimse durduramıyor beni. Kendimden korkuyorum. Pazarlık yapıyorum, 'Şundan şunda şundan vazgeçerdim, yeter ki Deniz yaşasaydı' diyorum. Mesela hala Deniz'in 'şartlı olarak' yaşayabileceğine dair rüyalar görüyorum (Deniz geri geliyor ama çok önemli bir şeylerden vazgeçmiş oluyoruz). Sonra Deniz'in yaşamadığı dünyaya uyanıyor, yeniden çok yoğun bir duygu çöküşü yaşıyorum. Sonra yine üzüntü içinde devam ediyorum. 'Bunları daha önce konuşmuştuk' diyeceksiniz. Biliyorum konuştuk, ama ne yapayım.

Hala daha 'Bu tür şeyler benim başıma gelmez ki, Deniz'in başına hiç gelmez, nasıl yani?' diyorum. Deniz'in ölümündeki bu haksızlık, bu zamansızlık, bu muhteşem adamın yaşamının hiç sebep yokken yarıda kesilmesi beni tekrar tekrar tekrar yere yapıştırıyor. Artık halim kalmadı.

Bu tür şeyler benim de başıma gelmesin, kimsenin de başına gelmesin. Ama Deniz'in başına hiç mi hiç gelmesin. Ne kadar zor bir şey. Ne kadar dayanılmaz. Yaşlılıktan, huzur içinde ölmek gerekiyor, anneannem gibi. Anneannemi o kadar kıskanıyorum ki şu anda. Onu da bir ara anlatacağım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder