23 Mayıs 2013 Perşembe

Kısa haber...

Bayağı meşgulüm, biraz da canım sıkkın. Bazen yaptığım şeyler zorlama geliyor. Naapıyorum ben allaşkına? diye bakınıyorum bazen. İçimden gelerek değil de, zorla kendime enjekte ediyormuşum gibi birtakım hedefleri, istekleri vs. Böyle böyle yapmalıyız çünkü böyle böyle yapmak gerekir. Evet. Doğrusu budur. Çünkü sağlıklı davranış biçimi böyledir. Hiç hayatımda yaşamadığım bir düşünme biçimi.

Bir de şu 'bu da gelir, bu da geçer' hissiyle sıkıntım var. Yaşam sadece geçsin diye bir şeylere katlanmak mıdır? O his de geçsin, hadi bu da geçsin, öbürü de biticek biticek az kaldı. Bakıcaz. Offf.

Deniz senin için güzel bir giriş yapacam ama yapamadım bir türlü...

16 Mayıs 2013 Perşembe

Üç yol


Deniz'i kaybettikten sonra karşıma üç yol çıktı, ya da bu yolları zaman içinde farkettim. Çocuğunu kaybetmiş bir anne de benzer sözler sarfetmiş (bağlantı yok maalesef, arayıp bulurum bir ara). Hemen hemen aynı kelimelerle düşünmüşüz hatta. Eninde sonunda farkedecektim, üç ay da sürse, beş ay da, onbeş ay da sürse... Bu aşamaya gelmek için ne savaşlar verdim bilseniz. 

1) Yaşamımı sonlandırırım.
2) Ölünceye kadar sadece varolurum.
3) Yaşarım. 

Üçünün de Deniz'e bir faydası yok. Ama birini seçmek zorundaydım. Yeni bir yaşam kuruyorum. Yeni bir 'normal' oluşturuyorum. O annenin dediği gibi, Deniz'le birlikte olan yaşamımın bir günü için anında vazgeçebileceğim bir normal.  

12 Mayıs 2013 Pazar

Anneler günü

Deniz,

Geçen sene bu zamanlar bana 'anneler günü sana çok ama çok acı verecek' deseler kafamı kaşıyıp hiç bir şey anlamayıp işime devam ederdim. Bu tür günleri kutlamakla beraber üzerinde çok yoğun durmazdık. Gün işte. Annelerimizi ve yakınımızdaki anneleri arardık.

Bir sene sonrası ve işte böyle Deniz. Anneler günü çok fena bir şey şu anda benim için. Ne diyim ki. Kaç değişik bakımdan içim yanıyor bilemezsin. Senin suçun değil. Benim suçum değil. Kimsenin suçu değil. Suç muç da yok ortada zaten. Problemimiz çözülmüş oldu mu şimdi?

*Deniz'in şirin bir huyuyla ilgili bir giriş hazırlıyorum, azıcık erteledim mecburen. Net bir örnek saptamaya çalışıyorum. Azıcık neşeli bir yazı olsun, özledim valla.

5 Mayıs 2013 Pazar

Sensiz Tatil...

Deniz bak, sensiz Olimpos'a da geldim. Çok duygusal, karmakarışık bir tatil oluyor. O kadar değişiyor ki ruh durumum.

Birlikte yürüdüğümüz yollardan tek başıma yürüyorum. Kuşlara sensiz bakıyorum. Yazır'a doğru yürürken iki tane gökkuzgun bile gördüm, hediye gibi oldu. Denize tek başıma giriyorum. Denize girmekten, yürümekten iflahım kesiliyor. Akşam pansiyonda yemeğimi tek başıma yiyorum. Çok şirin insanlarla tanıştım Deniz, hemen arkadaş olduk. İstanbul'da da görüşmek isterim, sen de çok severdin. Bazen de kapanıyorum içime, kimselerle konuşasım gelmiyor. Pansiyon sahibi seni sordu. Her sene geldiğimiz pansiyon. Merak ettiler tabii, nasıl oldu da tek başıma geldim? O kadar garip geldi ki, tek başıma olunca tanıyamadılar beni nerdeyse. Geçiştirdim Deniz, söyleyemedim onlara. Herhalde sen işlere bakarken İstanbul'da, benim tatile çıktığımı, bu senelik böyle olduğunu düşünüyorlar. Ah Deniz.

Buralarda böyle dolanmak içimi acıtıyor. Sen göremiyorsun işte akan dereyi, güzel kuşları, kurbağaları. Yıldızları. Gökyüzünü. O güzelim dağları. Dağlara bakıyorum, kızıyorum. Deniz gitti ama siz hala burdasınız. Neden burdasınız? Ben gidince de burda duracaksınız. Deniz felan vız geliyor size tabii. Ah Deniz. Vız geliyor dünyaya. Bazen çok fazla Deniz, çok ağır, artık yapamayacağım diyorum. 

İnsanlara bakıyorum. O kadar neşeliler ki. Tatile gelmişler. Hiçbir kaygıları yok. Belli, henüz hiç büyük bir acı yaşamamışlar. Seslerinde, kullandıkları kelimelerde, hareketlerinde o kaygısızlık, o rahatlık ve o 'hafife alma' var. Biliyorum çünkü biz de öyleydik. Yaşamı o kadar da ciddiye almıyorduk valla. Onu çok özlüyorum Deniz. Şimdi yüreğim o kadar ağır ki. Oysa ne ben yüreğimin ağır olacağı yaştayım, ne de sen toprağın altında olacak. Yüreğim ara sıra geçici olarak hafifliyor. Ama biliyorum, nasıl seni sevdiğimi hiç ama hiç unutmuyorduysam, şimdi de ne yaşarsam yaşayım, seni kaybettiğimi hiç ama hiç ama hiç unutmuyorum. İnsanlardaki o hafifliği, o kederden uzak hali görüyorum. Dans ediyorlar, gitar çalıyorlar, şarkı söylüyorlar. Ah Deniz. Bizim şarkımız nerde bilmiyorum ki. Sustu.