29 Ocak 2013 Salı

Hayvanlar

Oof of Deniz. Yazarken birazcık daha iyimser olmaya çalışacağım ama, zor bazen. Son yazdıklarıma bakıyorum da... Birazcık farklı bir konudan bahsedeyim.

Hayvanlarla, köpeklerle ilişkin de ayrıca muhteşemdi. Köpekleri çok severdin. Seni gördüğünde sevinmeyecek bir köpek tanımıyorum. Hani şu karanlık sokaklardan geçerken izbandut gibi 5-6 köpeklik bir sürü her an saldırmaya hazır şekilde karşımıza çıkar ya, sen en sevimli halinle, hevesle 'Gel, gel, gel' diyip onlara doğru elini uzatınca büyülenmiş gibi gelir sana kendilerini sevdirmeye çalışırlardı, sonra da peşini bırakmazlardı bir türlü. O koca Kangal benzeri sokak köpeği yatar, 'Karnımı sev' diye yuvarlanırdı, patileriyle felan. Bu kadar mı mıknatıs olur bir insan! Ben de 'Bu nasıl bir etki, bu nasıl bir sevgi' diye hayran hayran bakardım. Köpeklerle çok doğal bir iletişimin vardı, sanki bizim bilemediğimiz gizli bir dil paylaşıyordunuz.

Ama ben gene farklı bir yere dalıp farklı bir hikaye anlatacağım, bana o kadar çok dokunmuştu ki bu yaşadığımız...

Kazadan önceki Mayıs başıydı sanırım. Olimpos'tan motorla İstanbul'a dönüyorduk. Antalya'dan hemen sonra boş, küçük bir ara yoldu. Sanırım yüksek bir araziydi, çünkü hava daha soğuktu ve bulutluydu. Etrafta bizden başka araç yoktu, her zamanki gibi. Birden yolun ortasında yüzüstü düşmüş, kanatlarını iki yana açmış, kahverengi, küçük bir kuş gördük. Ölmüş müydü? Kuşu farkettikten sonra kısa bir süre aramızda konuştuk, geri dönmeli mi, dönmemeli mi diye. Sonra sen kuşun yaşadığına, dönmemiz gerektiğine karar verdin; beşyüz metre kadar ilerden döndük. Haklıydın, kuş yaşıyordu. Sanırım dişi bir çalı kamışçını'ydı (Daha sonra notlarımdan kontrol edip yanlışsa düzeltirim). Adını Cemile koyduk. Büyük ihtimalle bir araba çarpmış, kafasını vurmuştu. Gözleri kapalıydı ama hızlı hızlı nefes alıyordu, şoktaydı.

Hemen yolun kenarına, bir çalının altına minik dallardan korunaklı bir yuva yaptık, Cemile'yi yatırdık. Etraftan atılmış bir plastik şişe bulup kapağıyla su verdik. Hatta sen şişe parçalarından güzel bir güneşlik de yapıp dikiverdin hemen tepesine. Oh, ne lüks! Cemile gözlerini açtı ama kafasını oynatamıyordu, hep bir yana düşüyordu kafası. Bizden de tedirgin olmuştu, kanatlarını çırpıyordu ama hali yoktu, kaçamıyordu bir türlü. Acaba kurtulacak mıydı, yarası ölümcül müydü? Kan felan yoktu hiçbir yerinde, belki de sersemlemişti sadece. Bu arada yağmur yağmaya başladı. Yırtıcılar gelip yer miydi onu? İyileşip gücünü toparlayıp uçar mıydı? Yanımızda götürüp götürmemeyi düşündük. Motorun çantasında, uyduruk pet şişe bozması kutunun içinde sarsıntıdan ölürmüş gibi geldi, cesaret edemedik götürmeye. Kafasını rahat ettirecek, suya ulaşabileceği bir pozisyonda bıraktık onu orada.

Nedense çok cesur bir kuşa benziyordu. Nasıl da güzel, sürmeli gibi gözleriyle bakıyordu, kıvrık gagasıyla suyu deli gibi içiyordu gözünü kapatıp, tepesindeki tüyleri de kabarıp kabarıp iniyordu, bir yandan da senin parmağını kıvrık ayaklarıyla kavrıyordu. O kadar yabani bir kuşa o kadar yakın olabilmek, ona dokunabilmek ne garipti. Kafası, açık renkli karnı yumuşacıktı. Sonradan mola yerinde Cemile'yi yanımıza alsa mıydık almasa mıydık diye çok tartıştık, bir sonuca varamadık. Üzüldük Cemile için. Acaba ne yapıyordur, dönmüş müdür yuvasına? Ama sen karar verip sen dönmüştün onu kurtarmak için. Boş vermemiştin. En azından yolda ezilerek ölmeyecekti, belki ufak da olsa bir şansı vardı. Toparlanıp uçabilecekti. İşte gene senin umrundaydı...

İşte böyle Deniz'im. Tüm hayvanların dostuydun böyle, aranızda bambaşka bir bağ vardı. Kıyamazdın hiçbirine. Bir ara izlediğin Çin'de çekilmiş bir videoya dayanamayıp et yemeyi bırakmıştın aylarca. Ben izlemedim, bilmiyorum ne olduğunu. Bana da çok sonradan söylemiştin niye yiyemediğini, üzülmiyim diye de videoyu çok açıklamamıştın. Ne çok severdin hayvanları; ayıya, pandaya, eşeğe (eşşek diye denecek ama!), keçiye... bayılırdın. Gözleri, ifadeleri, tüyleri, şekil-şemalleri, davranışları çok hoşuna giderdi, on saat konuşurduk onlardan. Bıkmaz gene konuşurduk.

Şimdi hayvanlar da sensiz kaldı ya Deniz'im. Naapıcaklar?

6 yorum:

  1. İnsancıl yönüyle yine kendini belli etmiş deniz abim...belki de onu mesleğinde ve insan ilişkilerinde bir numara yapan da o sıcacık kalbi...kim bir kuş için gittiği yoldan geri döner ki...hele ki güvenparkta önüne çıkan güvercinlere tekme atan insancıkların olduğu bir yerde...ah deniz abim ah...belki de elinden gelse hiç bir köpek evsiz kalmasın, hiç bir kuş araba çarptıktan sonra yerde yatmasın isterdin...kim bilir belki o kuş şu anda cennette sana altın kaseler içide su getiriyordur..."hector"la da (küçük,simsiyah parlak tüylü,çenesinin altı beyaz sivri kulaklı koca kuyruklu) sen tanıştırmıştın bizi...şimdi bunu okuyup hectoru bilenlerde aa evet hatırladık onu diyecekler...evet doğru hatırladınız onu deniz abim almıştı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ya, Hector. Sadece resimlerden görmüştüm ama, çok güzel bir köpekti. Deniz çok severek bahsederdi her zaman. Sivri burunlu, sivri kulaklı akıllı bir şeymiş evet... Sanki onu bile tanıyor gibiyim, Deniz'in anlattığı kadarıyla. Belki bir resim bulursam yüklerim. Ah evet o sıcaklığı, o insancıllığı daha hayatımda hiç kimsede görmedim. Güvercine tekme atan cani insanlara da köpürürdü şimdi görse, hiç dayanamazdı hayvanlara karşı öyle acımasızlıklara. Ah güzel adam...

      Çok teşekkürler paylaştığınız için...

      Sil
  2. Meriç Hocam çok güzel bir yazı olmuş...
    Hayvanlara bu kadar değer veren biri olduğunu bilmiyordum ama hiç şaşırmadım. Dersler dışındaki sohbetlerimizde hiç açılmamıştı hayvanseverlik konusu. Zaten o kadar az vakit geçirdik ki...
    Bu yazılarınızla Deniz Hocamın bilinmeyen özelliklerini öğreniyorum. "Arap çorbası" da çok hoşuma gitti :)
    Tekrar ve tekrar teşekkürler bu blog için...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hehe sağolasın Burcu,

      Daha neler neler var. Adam yaşamdaki her şeye ayrı ayrı değer veriyordu! Sohbetlerinizi hatırlarsan böyle aklında kalan bir şeyleri paylaşırsan sevinirim, canın isterse tabii.

      Sil
  3. Tabi paylaşırım.
    Bir gün derste sanırım dört ayaklı yürüme animasyonu egzersizi yapıyorduk. Ancak güzel animasyonlar çıkmıyordu bir türlü. Konu kuşlardan açıldı ve Deniz Hoca kafasını hızlıca sağa sola ani hareketlerle sallayarak serçeleri taklit etti. "İyi gözlem yapmalısınız" demişti. Serçe ve güvercin taklidi yaparak örnek göstermişti. "Her hayvanın kendine özgü davranış biçimi vardır ve hareketlerine yansır" demişti.
    O an farkettim ki o güne kadar hiç dikkatli bir gözlemci değilmişim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deniz'i direkt canlandırabiliyorum kafamda, kafasını çevirirken kuş gibi pıt pıt pıt. Size de bakmıştır bir yandan yan yan. Hey heey.. Sağolasın, güzelmiş çok. Gözlemlere devam (:

      Sil