14 Ocak 2013 Pazartesi

Sözcüklerin

Deniz;

Sözcüklerini çok özlüyorum. İlk tanıştığımızda baya komik ifadeler kullanıyordun, daha doğrusu ifadelerin bana komik geliyordu, ben de ilk etapta baya şaşırmıştım. Karışık bir şey görünce 'Tam arap çorbası olmuş' ne demek mesela? 'Arapsaçına dönmüş' ve 'Çorba olmuş'un melezi mi? Sonradan çok hoşuma gitmişti bu bilerek ya da bilmeden yanlış söylemelerin. Tabii ben de sana uydum, öyle tuhaf bir dil geliştirdik kendi aramızda.

Ah Deniz, keşke o kendine özgü cümle yapınla gene konuşsan.

'Bi kıl sağa alalım kamerayı, targıtla birlikte.' (Elleriyle dediğinin tam tersi yönde bir hareket yapar)
Kamerayı mı sağa alalım, görüntüyü mü? 

'Sağa alalım, bi de zum yapalım.'
Nasıl? Demin zum dememiştin?

'Hayır hayır zum aut yapalım. On karede.'
Ne demek istiyorsun, kameradaki görüntü büyüsün mü, küçülsün mü? 

'Opps çok gittin, bi kıl yakınlaşalım. Yirmi kare de dureyşın (durma, duraklama) verelim.'
Aaah! Onu baştan vermemiz gerekiyordu!!

'Nassıl yaaa?' desen gözlerini kocaman açıp açıp, kafanı geriye aynı açıyla çekip. 'Kedi yavrusu musun sen?' diyip kızsan, bir şey için tereddüt ettiğimde. Huşufe'yi hatırlıyor musun? Ah Deniz, senin ağzından bir kelimecik daha duysam. Son sözcüklerini hatırlamıyorum tam, 'Ya evet, kahvaltılık yerler çok uyduruk' gibi bir şeydi galiba, benim o konuda söylediğime cevaben. Sadece 'Hakkaten ya' da olabilir.

Yazı dilin de ayrı bir meseleydi. Öznenin, yüklemin, sıfatların, herşeylerin birbirine karıştığı, başından sonunun hiç belli olmadığı, noktaların virgüllerin, kesme işaretlerinin yerlerinin hep yanlış olduğu iyi yürekli, neşeli cümlelerinle yazsan keşke. Ben de yazıdan demek istediğini anlamayıp çıldırsam. Senin cümleyi yazdığının beş katı zaman harcayıp cümleni düzeltsem, karşı tarafın anlayacağı bir hale getirsem.

Ah Deniz, senin sözcüklerin olmadan nasıl olacak bu işler?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder