9 Ocak 2013 Çarşamba

Travmadan sonra neler oluyor?

***Psikolog, psikiyatr ya da sinirbilimci değilim, sadece kendi gözlemlerimi aktarıyorum.

O gün çizim hakkında yazamadığım giriş aslında şöyle olacaktı:

Sanırım farkında olsam da olmasam da, hoşuma gitse de gitmese de kişiliğim birçok aşamadan oluşuyor. Siyahtan beyaza bir renk yelpazesi gibi düşünün. Bir uçta karanlık, ilkellik, katıksız bencillik var. Öbür uçta aydınlık, gelişmişlik, fedakarlık. Ortada, gri olan kısımda da bu ikisinin arası (pek de tekin olmayan) bir varlık, diğer tonlarda da bir sürüü farklı kişilik. Anladığım kadarıyla normal, sakin zamanlarda bunların hiçbiri tam ön plana çıkmıyor, iyi-kötü bir çeşit denge içinde takılıyorlar.

Ama sanırım sorun bir travma yaşandığında başlıyor: Kazadan ve Deniz'i kaybettikten sonra bütüün bu kişiliklerim akordeon gibi açılıp başladı salınmaya. Hedefi olmayan öfke patlamaları, ağlama krizleri, durup dururken dehşete kapılmalar, bir yandan dışarıdan normal bir insan gibi görünme çabası ve başkalarına ve kendime zarar vermeme isteği, yanlış kararlar almama, olayın acısını insanlardan çıkarmamayı başarma, yaşamı iyi kötü devam ettirme gayreti (yemek yenecek ve uyunacak sonuçta, öyle ya da böyle), diğer yandan Deniz'i tanımış, sevmiş olmanın sevinci, onun anısını doğru olarak yaşatma dileği, özlem, onu unutmama paniği... herkes bir tarafa dağıldı. Bazen o kadar yoğun salınımlar yaşadım ki, aynı gün içinde tanımadığım bir insanın küçücük bir jestinden mutlu olma ve bağıra çağıra ağlama, sonra tekrar makul makul oturma ardı ardına oluyordu. Bir keresinde bir otobüs sürücüsüyle öyle bir kavga ettim ki küçücük bir sebepten, görseniz korkardınız. O karanlık tarafı dizginlemeye çalışmak o kadar zor ki.

En uçtaki beyaz kısım sanırım Deniz'in ölümünü hemen kabullendi: "Evet, Deniz öldü ve bu değiştirilemez bir olgu." Sanırım ilk birkaç dakikada oldu bu. "Hayat devam ediyor" diye hemen toparlamamı bekleyen insanlar da sanırım iyi niyetle ve farkında olmadan o kısma hitap ediyorlar. Evet, dışarıdan tarafsız, nesnel bir bilimadamı olarak, aklımızla baktığımızda doğru; bu bir olgu ve onu kabul etmekten başka çıkış yok. Ne kolay, değil mi?

Ama diğer uca doğru - karanlık ve temel olana doğru ilerledikçe - kabullenme süresi dalga dalga uzadıkça uzadı. Birkaç hafta, birkaç ay, birkaç yıl... diye gidecek sanırım. Daha en karanlık kısma ulaşmadı galiba Deniz'in öldüğü bilgisi. Yelpazede ne aşamada olduğumu da henüz bilmiyorum. Fakat daha önce bilmeden verdiğim 1-1.5 sene vadesi pek de geçerli değil sanırım. Daha çook zamanı var. Yaşamımın sonuna kadar Deniz için yas tutacağım, tamamen kabullenmem de birçok tanıklığa göre 5-7 sene arasında sürebilirmiş. Aradan geçen 6 ay, pek de iyi geldi diyemem açıkçası.

Şu anda bulunduğum noktada bir sıkıntı var: Hala salınımlar yaşıyorum, ama daha küçük dalgalarla; galiba kabaca bir dengeye oturdum. Yalnız denge sanırım karanlık tarafa doğru bozuldu. Çünkü Deniz'in gelmeyeceğini artık biliyorum, tarifsiz mutsuzluğum da yerine iyice yerleşti. O ilk aylardaki tuhaf enerji de bitti. Kendimi sabahları yataktan resmen spatulayla kazıyıp çıkartmak zorunda kalıyorum; en ufak bir işi gerçekleştirmek, en basit kararı almak bile saatlerimi alıyor. Sular seller gibi öfkem var, ama nereye yönlendireceğimi bilmiyorum. Deniz'in ölümünden sorumlu tutabileceğim hiç kimse ya da hiçbir şey yok; öfkeme muhatap bulamıyorum. Ama öfke var, duruyor işte. Ne yapacağım onunla? Eğer bir şey yapmazsam şu andaki gibi kendi içime yönlendireceğim, o da iyi olmayacak. Başkalarına yöneltsem hiç olmayacak, ne suçu var insanların? Konuşmak ve ağlamak öfkemi boşaltmama yetmiyor. Çok sevdiğim bir arkadaşım yoğun efor sarfetmeli spor yapmamı önerdi, ona bir bakacağım.

Siz ne dersiniz, öfkeli olduğunuzda ne yapıyorsunuz? Bana önerebileceğiniz bir yöntem var mı? Tabii başkalarına ya da kendime zarar vermeceli olmasın lütfen, şimdiden sağolun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder