25 Mart 2013 Pazartesi

Yabancılaşma - Bölüm 1

Acayip bir yabancılaşma hissediyorum çok uzun zamandır. Bir türlü adını koyamıyordum, 'bir şey hissediyorum, bir şeyler yanlış ama, nedir nedir' diye arıyordum. Kazadan beridir artık başka bir gezegende, farklı bir zaman diliminde yaşıyormuşum gibi hissediyorum. Sanki birdenbire 10000 yıl atlamışım da yaşım artık 10034, 10035, 100036 diye gidiyormuş gibi.

Daha önce bir arkadaşımla da konuştık: Bu kaza ve Deniz'in ölümü dünyaya olan güvenimi çok temelden sarstı. Öyle arabaya, uçağa binmeyim aman felan diye bir şey değil. Onun çok çok ötesinde bir sarsıntı. Bazen kelimeler yetmiyor demek istediğimi anlatmaya, hissettiğimi aktarmaya.

İnsanlarla ilgili çok büyük bir sıkıntım yok - ufak tefek, onu da başka bir girişte anlatacağım. Ama hayata sonsuz güveniyordum. Kendimi hayata teslim etmiştim, çok huzurluydum. Hayat ona duyduğum güveni suiistimal etmiş, arkadaşımın da dediği gibi Deniz'e ve bana ihanet etmiş gibi geliyor. Deniz'in bu kadar genç ölmesinde çok 'yanlış', bana hiç doğal gelmeyen, hiç de tekin olmayan bir şey var. Yaşamın adil olmadığını biliyorum; ama bu benim duygum, böyle hissediyorum, yapabileceğim bir şey yok. Bunu sadece 'öfke' diye sınıflandırıp bir kenara koyabileceğimizi sanmıyorum. Bence bundan çok daha fazlası var, çok daha temelde bir şeyler yerinden oynadı.

Deniz'le birlikte olmak, yaşama onun yoldaşlığında devam etmek, onunla birlikte dönüşmek ve yaşamı onunla birlikte dönüştürmek benim için çok huzurlu bir varoluştu. Üniversitedeyken bile (iki arkadaşım hatırlar) 'barış ve huzur' yaratığı çizerdim habire. Benim için hayatım boyunca yaşadığım iç çatışmalardan arınmış, kendimle tutarlı, sade bir huzur içinde olmak yegane hedefti. Bunun tanımı birçok insan için farklı elbette, benim için de farklı. Yıllar içinde arayıp bulmuştum istediklerimi ve istemediklerimi. Çok mutlu insanlardık Deniz'le. Yaşamımız sadeydi. Sevdiğimiz işler yapmak, projeler üretmek ve sevdiğimiz şekilde, gezerek görerek, öğrenerek, gözlemleyerek, paylaşarak, yakınlarımızla yaşamak yeterliydi bizim için. Tabii ki her gün güller ve kelebekler şeklinde değildi, ama o arka plandaki sevgi sorunların üstesinden geliyordu gerektiğinde. Deniz'le birlikte bir dünya yaratmıştık. Benim ailem Deniz'di artık.

Dolayısıyla hayata karşı çok büyük bir yabancılaşma hissediyorum. Mekanlara karşı da öyle. Etrafıma bakıyorum, 'Burada ne işim var? Buraya ait değilim' diye düşünüyorum. Öyle 'alışırsın alışırsın'la geçecek yüzeysel bir şey değil. Benim 'yuvam' Deniz'di. Deniz yok, o zaman 'yuvam' ortadan kalktı. Beni geçici olarak iyi hissettiren, 'ait' hissettiren iki şey var sadece: çalışmak, bir hedefe doğru yol almak ve Deniz için bir şeyler yapmak. Ama o yabancılık hissi... Onun bundan sonra bir yere gitmesi çok zor. Bakalım.

2 yorum:

  1. Barış ve huzur yaratığı :) Yiğit türevlerini yapardı onun, hız ve sürat yaratığı gibi :D

    YanıtlaSil
  2. Hehe bilmem mi, psikopata dönerdi canım yaratığım :D

    YanıtlaSil