3 Mart 2013 Pazar

Cevapsız sorular

Dikkat! Hassas ya da rahatsız edici konu olabilir.

Deniz'in tam olarak neden öldüğünü hala bilmiyorum. Tamam, kabaca biliyorum ama bazı sorular hala içimi minik minik kemiriyor. Bu kemirmenin önüne tam geçilebilir mi bilmem; birçok kereler danışmanımla ve bir sürü yakınımla konuşmamıza, bu kazanın ve sonrasında olanların kontrol edilemez olduğuna düşünsel olarak ikna olmama rağmen ara sıra bugünkü gibi tekrar yüzeye çıkıyor. Bu duygunun büyümesine izin verirsem çok fena yerlere varabileceğinin de farkındayım. İşte, küçük boyutta tutup dikkatimi çoğunlukla başka şeylere veriyorum.

Tamam, kaza kaçınılmazdı. Ama madem kaza oldu, gerçekten Deniz'in hastanede yattığı o iki gün boyunca onu kurtarmak için yapılabilecek mutlak olarak her şey yapıldı mı, bu sorunun cevabını bulmamın hiçbir yolu yok. Hastanedeyken ben olayın boyutunun farkında bile olmadığım saçmasapan bir haldeydim. Hemşire olan teyzem de o günler boyunca (yaşamımın en uzun iki günü olacak hep) hastaneyle haberleşip Deniz'in durumu hakkında doktorlardan sürekli bilgi alıyordu. Onunla geçen haftalarda bir gün buluşup konuştuk, sağolsun. Aklımdaki sorulara cevap verebilmesini çaresizce umdum. 

Deniz'in hayatı o iki gün boyunca bizim için en değerli şeydi. Tamam, bir ameliyat olduğunu biliyorum ama sonrasında neden bir türlü gelişmelerden bize haber verilmediğini, durumu kötüye gidiyorsa da bunun için ne tür çözümler üretebileceğimizi neden bize söylemediklerini bir türlü anlayamıyorum. Deniz'i kurtarmak için tıbbın gerçekten bütün olanakları kullanıldı mı? Denenebilecek her çözüm yolu gerçekten tüketildi mi? Yoksa o anda hastanedeki kısıtlı kaynakların (doktor, malzeme, cihaz, travma bilgisi, yoğun bakım ünitesinin koşulları...) sınırları mı gidişatı belirledi? Acaba Deniz'i başka bir hastaneye, daha yetkin bir doktorun eline aktarmak gerçekten imkansız mıydı? Ameliyattan sonra bir noktada sanki durum akışına bırakılmış gibi geldi bana ve bu duygudan kurtulamıyorum. Her zaman bunu düşünmüyorum, ama bazen dalga dalga beni vuruyor tekrar. 

Teyzem tabii ki bütün iyi niyetiyle, konudaki kısıtlı verilerle çok içimi rahatlatan bir cevap veremedi, çünkü sonuçta orada değildi. Hastaneye sorsam; zaten büyük ihtimalle kendisini korumak için herhangi bir ihmal ya da yanlış uygulama yapıldıysa, ya da koşulları yetersiz kaldıysa bu konuda tam gerçeği hiçbir zaman itiraf edemeyecektir. Dolayısıyla asla cevabını alamayacağım sorularla başbaşa kalıyorum böyle. 

Bu soruların cevabı kötü bile olsa o cevabı mutlaka almam gerekiyor, şeker felan da kaplamadan hem de. Yüzleştiğimde korktuğum şey sadece bir kere başıma geliyor. Öbür türlü zihnim tekrar tekrar tekrar aynı korkuyu, kuruntuyu, suçluluk duygusunu yaşatıp yıpratıyor beni. Ama bu durumda ne yana dönsem ya eksik bilgiye, ya da çıkarlara çarpıyorum. 

Zaten yaşamım boyunca bir kaza geçirdiğimiz ve bu kazada Deniz'i kaybettiğim bilgisinden oluşan bir hapis içinde kalmaya mahkumum. Bu hapse kimse benimle birlikte giremez, tek kişilik bir hücredeyim ve afla da çıkılmıyor. En azından sorularımın cevabını öğrenmeye hakkım yok mu?

4 yorum:

  1. aradığımız soruların cevabını bulamamak içimizi en çok kemiren bir kurt.ama emin olun ki herkes her konuda elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor.en azından ben öyle düşünüyorum.tabi ki sağlık en büyük çaba gösterilmesi gereken alan.ama her zaman olacakla öleceğe çare ne yapsanız bulamıyorsunuz.belki en iyi imkanlara sahip bi hastane olsaydı daha mı iyi olurdu ki?işte kader burada devreye girip bütün soruları cevapsız bırakıyor.çünkü cevap belli onun yaşamı oraya kadarmış.insan eğer çok derin düşüncelere de dalarsa içinden çıkılamayacak bir boşluğun içinde kayboluyor.eminim deniz abimde kimseyi böyle üzüp gitmek istemeezdi ama kaderine oda boğun eğdi.Allah sevdiklerini yanına erken alırmış.kimseyi kırmayan, üzmeyen, güleryüzlü deniz abimde sevdiklerinin arasındaymış.mekanı cennet olsun.

    Necip Fazıl ölümü öyle güzel anlatmış ki....

    Ölüm güzel şey,budur perde ardından haber...
    Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber?...
    Öleceğiz müjdeler olsun,müjdeler olsun !
    Ölümüde öldüren Rabbe secdeler olsun!


    Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;
    Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
    O demdeki,perdeler kalkar,perdeler iner,
    Azraile hoşgeldin,diyebilmekte hüner...

    O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
    Toprağın altındaki saklambaçta varmısın?
    Ölüm ölene bayram,bayrama sevinmek var;
    Oh ne güzel,bayramda tahta ata binmek var.!...

    Ufka bakarlar;ölüm uzaktamı uzakta...
    Ve tabut bekler,suya inmek için kızakta.....
    Sultan olmak dilersen,tacı,sorgucu,unut !
    Zafer araban senin,gıcırtılı bir tabut!

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler. Biliyorum, ama gene de.. Eğer Deniz yaşasaydı ne kadar farklı bir yerde olurduk hepimiz. İşte o zaman hiçbir soru kafamızı kemirmezdi. Şanssız bir kaza, yaşamda bir ikinci şans deyip geçerdik şöyle bir rahatlayıp. Belki de yaşama daha da sıkı sarılırdık.

    YanıtlaSil
  3. acını azaltmaya acını anlatmaya kelimeler yetmez ama işte hayatı bir yerinden yakalayıp kaldığın yerden devam etmek zorunda kalıyorsun.içinde yanan ateşi de söndürmeye kimsenin gücü yetmez bu durumlarda dua etmen seni rahatlatacaktır emin ol.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağolun. Kaldığım yer neresiydi... Ah.

      Sil