2 Aralık 2012 Pazar

Aralık, sıradan bir ay...

Aralık benim için çok zor bir ay olacak bu sene. Hem doğum günüm, hem evlenme yıldönümümüz (14 Aralık), hem de yılbaşı. Bunların hepsini birden Deniz'siz, tek başıma kutlamak zorunda olacağım.

Belki tahmin edersiniz, bu seneye kadar Aralık en sevdiğim aydı. Evlenme yıldönümümüzde Deniz'le genelde bana evlenme teklif ettiği mekana gidip biraz vakit geçirirdik. Evlenmiş olduğumuz için çok sevinirdik. Doğum günümü de oraya yakın bir yerlerde (hadi söyleyim, Kadıköy Kadife sokak!) kutlardık. Deniz o günleri özel bir hale getirmek için mutlaka bir şeyler ayarlamış olurdu, mesela minicik bir hediye. Düşünceli adam, güzel adam... Kadife sokak benim için her zaman çok özel bir yer olmaya devam edecek. Oralardan geçerken hep Deniz'i düşünüyorum. Nerden geçerken düşünmüyorum ki?

Yılbaşı... O da kendi içinde bambaşka bir konu olacak büyük ihtimalle.

Herhalde Ankara'da, Deniz'in mezarında olacağım bu tarihlerde. Orada, Deniz'le  kutlayacağım bu özel günleri. Bakalım neler hissedeceğim. Ah! Bana güç dileyin...

2 yorum:

  1. bu bloga nasıl ulaştım: Frasier dizisi 6.sezon1.bölümü izliyorken "denial anger .." kelimelerini googleda türkçe arattım, ve bloglerına göz atıyorum. Her insanın iki yanı vardır: duygusal ve domuz. sana tavsiyem domuz olmak her zaman kötü değildir. İkinci tavsiyem: insan eninde sonunda yalnız ve bağımsızdır. Bağımsız kişiliğiyle ilerleyeceği net ve açık tatminkar bir yol varken, bu yolda ilerlemek varken, yani önümüzde yalnızlık varken, hep yalnızlıktan, hayatın acımasızlığından, Tanrının uzaktan seyretmekle yetinmesinden dem vururuz. Benlik duygumuza, bağımsız kişiliğimize kavuşmak, kendi üzerimize gidebilmek zor ama en net yol. bazen yakınlarımızın ölümleriyle bazen ekonomik krizle bazen gurbetle herkesin bizden uzaklaştığını, tek başımıza kaldığımızı hissederiz. UZaklaştığımız insanları özlemek en doğal halimiz. onlar için üzüntümüzün büyüklğü sevgimizden. ama sadece sevgimizden olmayabilir. Bunu daha da büyüten bazı cevapsız sorular: Kendimiz için ne yaptık? Herkesi hayatımızdan çıkardığımızda biz neyiz, ne kadar kendimizle ilgili, bağımsız bir yolda ilerlemişiz? Ne kadar benliğimizi ihmal etmişiz?
    Diğer insanlarla birlikte duygusal, kendi başımıza domuzuz. Domuz olmak her zaman kötü değildir. mecbur kaldığımızda değerli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam;

      Çok teşekkürler. Tabii ki tek başımıza doğup, tek başımıza ölüyoruz. Ama o arada insanlarla, başta anne babamızla, sonra varsa kardeşlerimizle, arkadaşlarımızla, akrabalarımızla, sevgililerimizle, eşlerimizle, çocuklarımızla çok güçlü bağlar oluşturuyoruz. Bunlarsız varolmak çok zor. Herkesi hayatımdan çıkardığımı düşünmek istemem, o zaman boomboş olurdu her şey. Çalışmak, üretmek, kendi yolunu çizmek güzel ama ne olursa olsun insana insan gerek, değil mi?

      Ben de tam bağımsızlıktan yanayım, benliğimle ilgili çok büyük bir sıkıntım yok. Ama bağımsız olmak demek, sevdiklerimizi kaybedince hiç bilmediğimiz, daha önce hiç hissetmemiş olduğumuz dev bir acı duymayacağımız anlamına gelebilir mi? İnsanın eşini kaybetmesi, hem de bu kadar gençken, kendine şu hayatta en yakın bulduğu insanı ve bütüün bir ömür için yaptığı öngörüyü, planları kaybetmesi oluyor. Üstelik Deniz'in yaşamını kaybetmiş olması da ona haksızlık, tüm ölümlerde olduğu gibi. Bir arkadaşımın da dediği gibi 'tüm ölümler erken ölüm'.

      Dediğiniz konularla ben de boğuşuyorum. Ama çok aciz ve kırılgan kaldığımız durumlar oluyor işte. 'Hemen işimize bakalım' olmuyor malesef. Uzun bir zaman gerekiyor o bütünlüğü tekrar hissetmek için, belki de o bütünlüğü bir daha asla hissedemeyeceğimizi anlıyoruz, değişiyoruz.

      Sil